“Marka artık tüketicilere söylediğimiz şeyler değil, tüketicilerin bizim hakkımızda birbirlerine söyledikleri şeylerdir.
Scott Cook
Artık kimin marka olup kimin marka olamayacağına tüketiciler karar veriyor. Peki ama nasıl? Neye göre? Bu yazımda sizlere Scott Cook’un sözlerinden ilhamla markaların söyleyeceği sözlerin geleceğinden bahsedeceğim.
Dijital ve sosyal dönüşüm öncesi dönemde marka olmak monolog bir anlayışla yapılabilirken, günümüzde bu durum yerini tüketicinin lider olduğu bir anlayışa bıraktı.
Yani insanların daha az reklam gördüğü, daha az kafaların karıştığı ve daha hızlı fark yaratılabildiği dönemlerde markalar güçlüydü ve ne söylerlerse ona inanılırdı. Artık marka ne söylerse söylesin, tüketicinin deneyimi markanın önüne geçiyor. Yani artık tüm kontrol tüketicide ve tüketici de tek tıkla iyi veya kötü, tuhaf hikayeler, yanlış bilgilendirmeler, gizlenen gerçekler yani marka ile ilgili dünyadaki tüm bilgiye ulaşabiliyor.
Peki şimdi ne yapmak lazım?
1. Eski sözler tükendi, yeni bir dil geliştirin
Artık eski sözlerin bittiği ve kararın zihinlerle değil duygularla verildiği dönemdeyiz. Dolayısıyla markaların da artık duygulara oynaması gerekli. Bir fabrika’nın ne kadar büyük olduğu, dünyanın xxx büyük şirketi olduğu, kapasite artışları, istihdam rakamları artık sadece duygusuz birer içerik.
Gerçek olan şey ise istihdam rakamı değil farklı hayatlara dokunmak, fabrikanın büyüklüğü değil gönüllerin genişliği, kapasite artışları değil artan kapasite veya karla dünyaya nasıl katkı sağlandığı gibi konular, gerçek olan şey sıradan insanın yaşamına dokunan meseleler, gerçek olan şey hayatın ta kendisi.. Bilginin sınırsız olduğu bir dönemden geçiyoruz ve insanlar artık bilgi seçer durumdalar, beyinlerin bilgi sınırı, reklam sınırı dolmaya başladı. İçerikte inovasyon yapanlar, kalitede fark yaratanlar bir adım öne çıkacaktır.
2. Durağanlıktan kaçının, hareket edin
Yeni çağda her 3 saniyede bir reklam veya bir iletişim çalışması görüyoruz. Bu her ne kadar zihnimiz için negatif olsa da, marka olarak hareket etmekten kaçamayız. Durağanlık, ancak bir strateji dahilinde ise veya bir kampanya dahilinde ise doğrudur. Lipton’un sessiz reklam kampanyasını hatırlarsınız. Durmak, ancak bu tip bir strateji ile mümkün olabilir.
Sonuç olarak, markalar için olması gereken şey durağanlık değil ilgi çekici konuşmaktır. İlgi çekici projeler üretmek, dikkat çeken paylaşımlar yapmak, fayda sağlayan içerikler üretmek veya içerik üreticileri ile işbirliği yapmaktır.
3. Yeni şeyler deneyin, biz hep böyle yapıyoruz cümlesinden kaçın
Bilmemek değil, öğrenmemek, öğrendiklerini denememek ayıp. Bugün 60’larında olan annelerimiz hala daha dokunmatik telefonları öğrenmeye gayret ediyorlar ve bunun geç olduğunu düşünmüyorlar, faydaya ve sonuca odaklanıyorlar. Siz de markanızda geç oldu diye düşünmeden yola çıkın, yeni içerikler deneyin. Farklı tarzlar deneyin, bunu da açık açık tüketicilerinize söyleyin. Çekinmeyin, dijital çağda biz de dijitale geçiyoruz deyin, yeni şeyler deniyoruz deyin zira markalar bunu yapar. Mükemmeliyetçi olmayın, deneyin yanılın, ama her seferinde daha iyi yanılın.
Gucci markası bugün 60’ların 70’lerin tarzını insanlara deneyimletiyor. Les Benjamins ise geleneksel motifleri modaya taşıyor. Coca Cola, bir dönem Özcan Deniz’i reklamında oynattı. Ciddi eleştiri vardı o dönem ama marka gücünden hiçbir şey kaybetmedi, denedi. Ciddi eleştiri alan markalar da oldu ama etkileşim herşeydir. Bu yeni dönemde eleştirilmek bile fark edilmek anlamına gelir, eleştirileri alın göğüsleyin, düzeltin, düzelttiğinizi de tüketicilerinizle paylaşın ve yola devam edin.
Soru, yorum, görüş ve önerileriniz için bana sosyal medya hesaplarımdan ulaşabilirsiniz.
Sağlıkla kalın..
Bu yazı yorumlara kapalı.